20 Nisan 2010 Salı

ben aşka inanmıyorum...!neden her girdiğimde dibine alkolün, aşka inanmadığımı haykırıyorum ?neden her sevgiden canım yandığında bir insanın bir insanı sevebileceğine inanamıyorum...
hayal kırıklığı ne demek biliyormusunuz ?hayal ettiğiniz şeylerin olmaması değildir hayal kırıklığı bu yanlızca bir üzüntü biçimidir, kısa bi matahdır gelir geçer...uzun bi zaman kafanıza, hayallerinize, rüyalarınıza, işinize, gücünüze, yediğiniz yemeğe, oturduğunuz sandalyeye her anınıza her saniyenize birini koyarsınız, herşeyi onunla yaşarsınız, yapışır kalır çıkmaz aklınızdan bir an bile...çok derinden mutlu gözlerle baktığınız yalnız bir fotoğrafınıza onu yerleştirmeye çalışırsınız, kenarına köşesine...onunla zaman geçirirsiniz düşlerinizde, belki yıllar sonrasına gidersiniz belki hemen yarına...artık düşünmek istemezsiniz çünkü hayallerinizde sıkılmaktan bitirmekten korkarsınız onu...sonra bu sessiz feryadınızı anlar, tüm çıplaklığınızla anlatırsınız ona bunun nasıl bişey olduğunu, aynı pırıltıyı görürsünüz ve o an daha önce hiç yaşamadığınız bişey yaşarsınız, mutluluk değildir o adı yoktur...gecenin üçünde şakır şakır yağmur yağarken alıp onu istanbula çıkarsınız, şehrin tehlikesinden daha tehlikeli bişeydir o an, gözünüz hiçbir şey görmez, aklınıza ne ölmek gelir ne yaşamak, sadece o an vardır sizin için ne anne ne baba ne kardeş...öyle bişeydir ki bu gözlerinin içine baka baka ağlarsınız, o kadar safdır ki o yaşlar sanki onun ellerine dökülen her damla için bir damarınız patlar karnınızda biyerlerde, birşeyler akar içinizde acıtır çok acıtır ama tuttuğunuzda ellerini sanki paylaşırsınız onunla o acıyı, birazda ona verirsiniz sanki, baktığınız zaman tekrar gözlerinin tam içine doğru ondada hissedersiniz o acıyı, dudaklarına doğru yaklaştıkça diye bi evre yoktur, yaklaşmadan öpersiniz onu dudaklarından hızlıca, sanki yağmur içinize içinize yağmaya başlar o an birşeyler söndürür sanki, yaralar kapıtır sanki biryerlerde, acıyı alır yavaş yavaş ve zaman sadece zamandan ibarettir o an...sırılsıklam olursunuz ama sizinle birlikte ıslanan o istanbulu izlersiniz, istanbulu daha bi seversiniz şarkılar söylersiniz bağıra bağıra ve detone olmak sizin için bir çizgidir, aştıkça o çizgiyi kuşlar çıkar ağzınızdan kaçarlar gökyüzüne, geçtikçe o çizgiyi daha fazla, daha fazla kanatlanırlar içinizden kıpır kıpır yukarı çıkıp şarkılarla kaçışırlar... geçtikçe o çizgiyi daha fazla olurlar...yıldızdan bakarsınız istanbula, kimse yoktur beşiktaş sahilinde, herşey sizindir sanki o an...ve ertesi gün birden biter...sanki bütün bu yaşadıklarınız sabah kaltığınızda hatırlayamadığınız basit bir rüyaymışcasına biter...birşey olmuştur, bir takım egolar girmiştir aranıza yada ne biliyim küçücük bir nedenden dolayı biter...hayatınıza devam edersiniz bir hafta iki hafta ve sonrası...unutmaya çalışırsınız bazen unutamazsınız söküp atamazsınız ama hayat devam ediyodur, düzen devam ediyodur...sanki unutmaya mecbur olduğunuz için unutursunuz ve sonra belki yeni birini bulursunuz, yeni birini sevmeye çalışırsınız ve seversinizde belki, belki onunlada aynı şeyleri yaşarsınız, belki bu defa yağmur yoktur istanbulda belki yıldız parkında değilsinizdirde başka biyerdesinizdir, belki kafanız derindir ve onu dudaklarından öpme vakti geldiğinde onun dudaklarına doğru yaklaşma diye bir evre vardır sizin için artık...işte o an durursunuz aniden, büyük bir patlamadır bu, elektrik çarpmışcasına donar kalırsınız çok kısa bi an bir film oynar gözlerinizin önünde çok kısa, o gelir aklınıza birden, çok kısadır o an çok hızlı, içiniz cız eder ve o ilk yaraya dönersiniz birden...
ve ' aşk' ın ne olduğunu o an anlarsınız...
aşkın ne garip bişey olduğunu ama varolmaya çalıştığı bedenlerdeki yenilgisini görürsünüz yani aslında onun olmadığını anlarsınız ...
işte hayal kırıklığıda budur...

18 Mart 2010 Perşembe

Have to tell something .


Zamandan hızlı bi film bu , iyi adam değilim , kötü kadın değilim , çocuğum daha sanırım yada çok erkenim zamanlaması başarısız tüm beyinlere , hüzün , hazan , acı , trajik bi soğuk , dilimi bilmeyen milyar insanın içinde büyük bi soykırımdan arda kalmış tek kişiyim sanki , herkesin basit bi itiraf'ı oynadığı bu sahnede herkesin inkarıyım , ihanet eden ablalar , sadık kalan amcalar , manipüle edilmiş matıklar , düdük bende , bu trafiğin polisiyim , istediğimi geçirdiğim o kritik çizgilerden , istediğimi durdurduğum ellerim sanki tanrısal bi hakimiyet tribinde , yaşıyorum oyunculuğu , tüm repliklerim doğaçlama , hangi kameradayım bilmiyorum , bana kim nerden nasıl bakıyo bilmiyorum , umrumda değil , 5 saniye sonrasını hissedebiliyorum , hissetmeliyim çünkü zamandan hızlı bi film bu , filmin adı zaten ortada , öyleyse çöp tenekeleri buruşturulup atılmış senaryo kağıtları için varlar , figüranlar geriden geliyor yine çünkü onlar figüranlar , onlara öğretilmiş oyunculuk yıkanmış paklanmış beyinleri , söyleneni oynarlar , söylenmeyeni zaten bilemezler , dublörün erkeği fahişe , erkek olmayanı kadın , kadın sahte , kadın sahi , kadın kalpsiz bazen , bazen çok ince bi çizginin tam önünde , bir adım ilerisi ölüm ancak bir adım ilerisi hayatı kadının bazen , erkeği fahişe ... filmin adı ortada , ben adından çıktım yola , sonra farklı yollar çıktı karşıma , biri sağa diğeri sola , başka bi yol en başa dönüyordu , diğer bi yol en sona gidiyordu , ben oturdum düşündüm , bi ağırlık merkezi buldum kendime , bazı geçenleri orda ağırladım , beğenmediler kimisi sağa döndü devam etti , kimisi en başa , kimisi en sona baktı , almadı gözü , bi müddet daha benle kaldı sonra döndü oda en başa ...

Filmin tam ortasındayım ve bir yolcu bekliyorum sanırım , uzak gözlüğünü almasın yanına mühim değil , içimde yarım kalan , belkide hiç başlamamış garip bi duygu var , filmin tam ortasında , o duygunun hemen yanıbaşındayım...

16 Şubat 2010 Salı

Güzelleme


bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların

bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur

bunlarda saçların işte akşamdan çözülü

bak bu sensin çocuğum enine boyuna

bu da yatak olduğuna göre altımızdaki

sabaha kadar koynumda yatmışsın

bak bende yalan yok vallahi billahi

sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur



işte bak sen gözlerinde burda

gözlerinin ucuda burda yaşamaya alışık

iyi ki burda yoksa ben ne yapardım

bak çocuğum kolların işte çıplak işte

bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün

gözlerin sabahın sekizinde bana açık

ne günah işlediysek yarı yarıya



sen asıl bunlara bak bunlar dudakların

bunların konuşması olur öpülmesi olur

seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde

vapurdaydık vapur kıyıdan gidiyordu

üç kulaç öteden istanbul gidiyordu

uzanmış seni usulca öpmüştüm

hemen yanımızda balıklar gidiyordu





Cemal Süreyya